Abya Yala nereye ? Aykan Sever
- bcacikgoz
- 3 saat önce
- 3 dakikada okunur

Abya yala kıtasında solun genel anlamda gerilediği bir dönemden geçiyoruz. Bunun kuşkusuz birçok nedeni var. Trump rejiminin yeni Monroe Doktrini diye gündeme aldığı ve Abya Yala'nın bütününün yanı sıra Kutuplar ve Grönland gibi coğrafyaları da tamamen kendi arka bahçesine dönüştürmeye dönük çok yönlü saldırgan politikalarının bu zeminin şekillenmesinde önemli bir rolü var. Ancak belirleyici olan ise uğruna insanların hayatlarını ortaya koyabilecekleri ideolojik bir hattın olmaması. (Burada kuşkusuz bir ideoloji uğruna hayatımızı ortaya koymak gerekir mi diye sorulabilir. Buna ne yanıt verirsek verelim yaşamımızın aslında kapitalizmin nesnesine dönüştüğü ve "ortada" olduğu gerçeğini değiştirmez. Ancak biz bu durumu değiştirebildiğimiz ölçüde özne olabiliriz ve kendimiz ve başkaları için bir şey yapabiliriz.) Bu durum gelecek adına yürütülen olumlu çabaları soluksuz bırakıyor ve çoğu zaman iş, maalesef daha sağa yanaşarak günü kurtarma pratiklerine indirgeniyor.
Geçerken unutmadan değinmek gerekirse Chavez döneminde gündeme gelen "21. Yüzyıl Sosyalizmi" diye anılan yaklaşım Latin milliyetçiliğinin sınırlarını zorlayamadığı gibi bugün Rusya, Çin gibi emperyalist politika güden yönetimlerin çevresinde şekillenen "yeni üç dünyacılık" akımına malzeme olmanın maalesef ötesine geçemedi.
Süreç doÄŸal olarak yumurta-tavuk açmazında ancak "ideoloji sorunu"nun ÅŸekillenmesi ve büyümesinde bölge/dünya soluna musallat olmuÅŸ meselelerin rolü büyük. Bunlardan görebildiÄŸim bazıları şöyle: Latin milliyetçiliÄŸi, kiÅŸi kültü, iktidar sevdası, ikamecilik, saÄŸdan ve büyük güçlerden medet ummak, demokratik anlayış yerine pragmatizm, yolsuzluk... diye uzatılabilir.Â
Şili'de neo-faşizm yükseliyor !
Yukarıda sıraladığım bu sorun başlıklarını ilerde tartışmaya çalışalım ancak şimdi sıra Şili'de.
Neo-liberalizmin doÄŸduÄŸu yer diye anılan Åžili'de Pinochet rejimi hiçbir zaman sonlanmadı. 1973'teki darbe sonrası ÅŸekillendirilen düzen gerçek anlamda bir hesaplaÅŸma yaÅŸanmadığı için halen özellikle kurumsal, ekonomik ve sosyal düzeylerde varlığını sürdürüyor. 1990'lardan bugüne uzanan "demokrasi" deneyimi Pinochet dönemiyle hesaplaÅŸmayı deÄŸil en temelde onun hayatla uyuÅŸmazlıklarını onarma siyaseti olarak karşımıza çıktı.Â
Burada geçerken not etmekte yarar var. Rejimle hesaplaşmanın önündeki bence en önemli psiko-politik engel Şili toplumunun 1870 sonrası proto-faşist Bismarkçı zihniyetin talim ve terbiyesinden geçip, bugünlere benzer kafadaki ABD'nin emperyalist politikalarıyla taşınması. Yine bu bahsi ilave bir soruyla sürdüreyim: Allende döneminde (1970-73) Devrimci Sol Hareket (MIR) öz-yönetim, öz-savunmaya dayalı bir süreç örgütlemeye çalışırken iktidarın bunları "provokasyon" mantığıyla yorması ve engellemeye çalışması; sonrası ise Pinochet darbesi karşısına silahsız çıkması da acaba malum tedrisatın mı bir ürünüdür?
2019'da ise Şili'de gerçekleşen özellikle kadınlar ve yerlilerin öncülük yaptığı isyan hareketi ülkeyi sarstı. Bir çok toplumsal örgütlenmenin açığa çıkmasına ön ayak oldu. Bu süreçte demokratik ve katılımcı bir tarzda anayasanın yeniden yazılması gündeme geldi. Bu konuda 2020'de yapılan referandumdan yüzde 78 oranında "evet" çıkmış yeni bir anayasa talebi kabul edilmiş ve anayasayı yazma meclisi seçilmişti. Ancak 2022'de yeni anayasaya ilişkin referandum yapıldı bu kez yüzde 62 gibi yüksek bir oranla reddedildi.
Boric ve hüsran
2021'de daha önceki halk isyanının verdiği enerjiyi arkasına alan sol ittifakın adayı anarşist kökenli Gabriel Boric isminde bir genç devlet başkanı seçildi. Fakat Boric vaatlerinin aksine davrandı. Düzenle hesaplaşmak yerine uzlaşmayı seçti. Daha da kötüsü yerli halk Mapuchelere ve göçmenlere karşı geleneksel "güvenlikçi" faşist anlayışa bel bağladı. Mapuche ve diğer yerli halkların haklarını savunmak, geliştirmek yerine Boric yönetimi Mapuchelerin ağırlıkla yaşadığı güneydeki bölgeleri OHAL'le yönetti. Julia Del Carmen Catricura ismindeki yerli lideri kadın 2024 yılında kaybedildi.
Geçerken yine bir not düşmekte yarar var. Åžili üzerine Türkiye'den deÄŸerlendirme yapan kimi kiÅŸiler Mapuche meselesini görmezden geliyorlar. Bahsetme gereÄŸi dahi duymamalarının muhtemelen nedeni insanların özgürlük arayışını "kimlikçilik" türünden ahmaklıklarla adlandırmaları ve benzer pozisyonda olan Kürtlere iliÅŸkin kör, ırkçı yaklaşımları olsa gerek.Â
Devam edersek, Boric yönetimi Venezuelalı göçmenleri baş belası gibi yansıtarak orduyu Peru ve Bolivya sınırlarına yığdı. Polis şiddetini, devlet terörünü meşrulaştıracak yasalar kabul etti. Devlet terörü Boric'in döneminde sonlanmadığı gibi sokaktaki göstericilere karşı polisin saldırganlığı arttı. Gösterilerin şiddetle bastırılması yer yer düzen lehine sonuçlar doğurdu. Gösterilerin sayısı-muhtemelen Boric'in yarattığı hayal kırıklığının da katkısıyla- azaldı, neşesini yitirdi...
Dış politikada ise Boric'in sağcılardan köklü bir ayrımı yoktu. ABD ile genelde uyumlu bir çizgi izledi. Arjantin'deki neo-faşist Milei'ye karşı tutum almak yerine Nikaragua'daki Ortega yada Venezuela'daki Maduro yönetimiyle dalaşmayı seçti. Peru'daki faşist darbeyi görmezden geldi. En son Bolivya'da yeni sağ iktidarın yemin törenine katıldı. Uzaklarda Ukrayna Savaşı'nda ise Zelenski yönetiminin yanında durdu. Boric belki bir ayrıksılığı/istisnayı muhtemelen ülkedeki Filistinli nüfusun baskısı/ kalabalıklığı nedeniyle Filistin meselesinde gösterdi. Netanyahu rejimini desteklemedi.
Seçimlerin favorisi neo-faşist Kast
Geçtiğimiz günlerde Şili'de parlamento ve başkanlık makamı için seçimler yapıldı. Parlamento'da sağ kesimler ağırlığını artırdı. Başkanlık seçimlerinde ise solun ortak adayı olan Komünist diye anılmasına rağmen gerçek pozisyonu sosyal demokrasiden ileriye gitmeyen Jeannette Jara oyların yüzde 27'sini aldı.
Babası sabık bir Nazi olan kendisi de Pinochet yaşasaydı bana oy verirdi diye övünen neo-faşist Antonio Kast yüzde 24'le ikinci oldu. Başkanlık adayların geri kalanının tamamına yakını faşist yada sağcıydı.
Başkanlık seçiminin ikinci turunda Jara ve Kast yarışacak. 14 Aralık'ta gerçekleşecek seçimde sağın neo-faşist Kast etrafında birleşerek seçimi kazanacağı yorumları ağırlıkta. (Şimdiden Kast'ın geleceği korkusuyla ülkeden göçmenler ayrılmanın yollarına bakıyor.) Böyle bir yenilgi gerçekleşirse bunda hiç kuşkusuz Boric yönetiminin toplumu sağcılaştıran, teslimiyetçi politikalarının büyük katkısı olacak.
Yerli ve kadın hareketi başta olmak üzere toplumsal hareketlerin bu süreci nasıl değerlendireceği, devrimci mücadeleyi ataletten ve parlamentarizmden kurtarıp kurtarmayacağı önümüzdeki dönemde tayin edici önemde...
